*25*
Her hafta sonu olduğu gibi evde oturmuyorum maalesef(!). Okulumun
düzenlediği kurslardan ne yazık ki ben de nasibimi aldım. Sıkıcı olan matematik
dersi neyse ki bitti ve biraz hava almak için buz gibi olan bahçeye doğru
koştum zemin katta olduğumuz için zaman harcamadan hemencecik çıktım. Ve
dışarıda en yakın arkadaşlarımdan Tolga’yı gördüm:
-
Tolga uzun zamandır
görmedim seni.
-
Aa Pelin nasılsın?
-
İyiyim, sen de mi
matematik dersinden çıktın?
Bir an yüzüme delirmişim gibi baktı ve dudağını büzdü. Bu
yüzden cümlemi açıklama gereği duydum:
-
Yani hava almaya mı
çıktın?
-
Yok, hayır.
-
Ee peki neden?
-
Biraz moralim bozuk
da ondan.
-
Niçin? Çok soru
sordum ama.
-
Ailevi meseleler
diyelim.
-
Sakıncası yoksa…
Neyse ya boş ver.
Bir an duraksadı. Gözlerini devirdi ve yerdeki ufak bir
taşı umutsuzca tekmeledi:
-
Babamın işi yüzünden
taşınacakmışız.
Yüzümdeki gülümseme saniyenin onda birinde çarpık bir sorutmaya
dönüştü:
-
Nereye? Dedim.
-
İstanbul, büyük
ihtimalle.
-
İyidir İstanbul. Dedim, yüzüme acı bir
gülümseme oturtarak.
Yaşıtmışız gibi sırtını sıvazladım, yakın arkadaşız
sonuçta. Zoraki gülümseme ile sordum, nede olsa İstanbul onun için iyi bir
eğitim imkânı. Mutlu olmam bile lazım:
-
Ne zaman
gidiyorsunuz?
-
Pelin, gerçekten
kendini kasmana gerek yok. Emin ol ben de nede olsa taşınacağımız yer İstanbul
olsa da çok üzgünüm burada dostluklarım vardı.
Gözlerimi devirdim, çabukça bir şeyler geveledim:
-
Ney- neyse ya zil çalar
bir azdan gitmeliyim. Gitmeden önce vedalaşırız.
Nemlenen kirpiklerimi kırpıştırdım. Ve hemen girişin
yanında olan lavaboya yüzümü yıkamak amacıyla yavaş adımlarla yürüdüm…
****